İlin Adının Tarihçesi: Sivas’a farklı dönemlerde hakim olan devletler, şehre kendilerine özgü değişik isimler vermişlerdir. Bunlar; Sebaste, Sipas, Megalopolis, Kabira, Diaspolis (Tanrı Şehri), Talaurs, Danişment İli, Eyalet-i Rum, Eyalet-i Sivas ve Sivas isimleridir.
Bu gün kullanılan Sivas isminin kaynağı hakkında ise farklı görüşler bulunmaktadır. Bunların içinden ‘Sebaste’ Sebasteia eski yunancada (Augustus Şehri) ismi, Pontus kralı Polemon’un hanımı Pitodoris tarafından verilmiştir. Romalılar, Pont Krallığını egemenlikleri altına aldıkları zaman şehrin yönetimini Pont Krallığı’nda bırakmışlardı. Pont Kralının hanımı ise, Roma Kralı Augustus’un sevgisini kazanmak ve ona bir şükran ve sadakat ifadesi olmak üzere Yunanca’da Ogüst şehri anlamına gelen “Sebaste” adını verdiği sanılmaktadır. Sebaste’nin zamanla “Sivas”a dönüştüğü ileri sürülmektedir.
Yine diğer bir görüş de, bugün “Sivas” olarak kullanılan ismin “Sipas”tan geldiğidir. Şehrin ilk kurulduğu dönemlerde, bugünkü şehrin merkezinin bulunduğu yerde büyük çınar ağaçlarının altında üç adet su gözesi (Kaynağı) bulunmaktadır. Bu gözelerden bir tanesi “Allah’a Şükür”ü ikincisi “ana ve babaya saygı”yı, üçüncüsü de “Küçüklere sevgi”yi temsil eder. Bu bölgede yaşayan insanlar, zamanla bu özelliklerini koruyamayıp yitirince, bu üç göze de kurur. Şehrin isminin de “üç göze” anlamına gelen “Sipas”tan kaynaklandığı ve zamanla bugün kullandığımız “Sivas”a dönüştüğü ileri sürülmektedir.
Yazılı Tarih Öncesi: 1927’ den bu yana süregelen kazı ve araştırmalarda saptanan bulgular, Sivas’ta Neolitik Dönem’den başlayarak yerleşildiği yolundaki savları güçlendirici niteliktedir. Bölgede Kalkolitik Dönem (M.Ö. 5000-3000) ve ilk Tunç Çağ (M.Ö. 3000-2000) yerleşmelerinin varlığı ise, bu dönemlerden kalma çanak-çömlek, ev ve kent kalıntılarıyla kesin olarak saptanmıştır. Maltepe Höyüğü kazıları, yörede ilk yerleşmenin M.Ö. 2600’lerde başlayıp M.Ö. 2000’lere kadar kesintisiz sürdüğünü göstermektedir.
Yazılı Tarih: Sivas’ın eski bir yerleşim yeri olmasına rağmen ne zaman ve kimler tarafından kurulduğuna dair kesin bilgiler mevcut değildir. Bugün şehir merkezi ilçe ve köylerinde yapılan çeşitli Arkeolojik kazı ve araştırmalarda edinilen bilgiler bulunan höyük ve eski şehir harabeleri, Sivas’taki yerleşimin tarihin ilk dönemlerinden itibaren başladığını göstermektedir. Bu dönemlere ait, yeterli aydınlatıcı araştırmalar yapılmamış olduğundan Sivas’ın tarihini, Anadolu’nun büyük bir bölümünü kapsayan Kapadokya tarihi içerisinde incelemek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Bu bakımdan Kapadokya tarihine baktığımızda Sivas’ın M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğunu, yerleşim merkezi olarak kullanıldığını ve eti hakimiyetinin sınırları içerisinde kaldığını görmekteyiz. Etiler döneminde yapılan çeşitli savaşlar, Sivas ve çevresinde meydana gelmiş, Sivas da bu savaşlardan etkilenerek yakılmış ve yıkılmıştır. Asur hükümdarı Sargon, M.Ö. 710 yılında Anadolu içlerine yaptığı bir akında Sivas içlerine kadar gelmiştir. Yine M.Ö. 676 yıllarında Kafkasya’dan İskitler, İran’dan Medler Anadolu içlerine kadar uzandılar. Kapadokya bölgesinde Asurlar’a karşı direnecek güç kalmayınca Medler ve Lidyalılar, M.Ö. 585 tarihinde Kızılırmak sınır olarak kalmak üzere bir anlaşma yaptılar. Böylece Kızılırmak’ın doğu yakası yani Sivas ve çevresi Medler’e kaldı. Medler’in bölgedeki hakimiyeti fazla sürmedi. Persler M.Ö. 550 yılında Med egemenliğine son vererek Sivas’ı ele geçirdiler. Diğer önemli bir akın da Makedonya Kralı Büyük İskender’in M.Ö. Anadolu’ya yaptığı akınlardır. Büyük İskender ilk olarak M.Ö. 334’de ikinci olarak da iki yıl sonra M.Ö. 332 ‘de iki kez Anadolu içlerine akın düzenlemiş, her ikisinde de Sivas’ta hakimiyetini sürdüren Perslerin yönetimine son vermiştir. Geçtiği yerlerde durmayıp, Makedonya subaylarından komutanlar bıraktığı için, Sivas da bir müddet Makedonyalı subaylardan Sabistes’in yönetiminde kalmıştır. Sabistes kendi zevk ve sefasına daldığından askerlerinin şehri yağmalamasına ve yıkmasına aldırış etmemiştir. Bu duruma dayanamayan halk ayaklanmış, tekrar Pers Kralı I. Ariaretes’in egemenliğine girmeyi kabul etmişlerdir. Sonunda Roma Kralı Tiperius M.S. 17’de Sivas ve çevresini ele geçirmiştir. Böylece Sivas, Roma İmparatorluğu egemenliğine girmiş ve ‘Eyalet-i Rum” olmuştur.
M.S. (17- 395) yıllarında çeşitli istilalarla karşılaşan Sivas, bu dönemde daha çok Roma egemenliğinde kaldıktan sonra, M.S. 395’te Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğuna ayrılan topraklar içinde yer aldı. Bu dönemde de uzun süre Sasanlı akınlarından etkilenmiş, X.yy’ dan sonra da merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacıyla kurulan Sebasteia (Sivas) Theması’na bağlanmıştır.
1059’da Anadolu’ya giren Türkmen güçleri ve 1064’te Alp Arslan’ın önünden kaçan Selçuklu Şehzadesi Elbasan Sivas yöresinde kısa süreli etkinlik sağladılarsa da, Bölgenin Türk egemenliğine girmesi ancak 1071’ den sonra gerçekleşti. Kısa bir süre Selçuklu etkinliğinde kalan Sivas’ta 1075’te Danişmentli Beyliği kuruldu. 1143’den sonra Danişmentliler arasında baş gösteren taht kavgaları bu beyliğin gücünü kırınca, Anadolu Selçukluları’nı yeniden birleştiren I. Mesud, 1152’de Sivas’ı eline geçirdi. Anadolu Selçukluları ile Danişmentliler arasında sürekli el değiştiren Sivas, 1175’te II. Kılıç Arslan’ca kesin olarak Selçuklulara bağlandı.
II. Kılıç Arslan’ın 1186’da ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırmasıyla başlayan taht kavgaları, I. Alaeddin Keykubad’ın 1220’de başa geçmesine değin sürdü. Bu dönemde Anadolu’yu tehdit etmeye başlayan Moğollara karşı etkin önlemler alan Keykubad, Sivas’ı da surlarla çevirterek korunaklı duruma getirdi. Yerine geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kötü yönetimi sırasında büyük sıkıntı çeken Türkmen kökenli halk, 1240’larda ayaklanarak Sivas’ı yağmaladı. Selçuklu askerlerinin sivilleri sindirmek için seferber olduğunu gören Moğollar, Anadolu’yu ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Gıyaseddin Keyhüsrev’i 1243’te Kösedağ Savaş’ında yenilgiye uğratan Moğol güçleri, Sivas’ı işgal ettiler. Selçuklu Sultanlarının yarattığı karışıklıkların sivil halkı tedirgin etmesini gerekçe gösteren İlhanlı yöneticisi Gazan Han o dönemde Selçuklu tahtında bulunan III. Alaeddin Keykubad’ı Isfahan’a çağırarak, 1318’da Anadolu Selçuklu Devletine son verdi.
İlhanlılar’ın Anadolu Valiliğine atanan Timurtaş, 1322’de Sivas’ın da içinde bulunduğu topraklar üzerinde bağımsızlığını ilan etti. Bu durum üzerine İlhanlılar’ın, üzerine ordu göndereceğini öğrenince de Memlük’lere sığındı. Yerine vekil olarak bıraktığı Eretna bey, önce İlhanlılar’ın egemenliğini kabul ettiyse de İlhanlı yönetiminin taht kavgaları ile zayıflamasından yararlanıp, kendi özerk beyliğini kurdu.
Eretna Bey’in ölümünden sonra, oğlu Gıyaseddin Mehmed’in yaşının küçüklüğünden yararlanan vezirleri, ülkeyi aralarında paylaştılar. Bölünerek iyice zayıflayan Eretna Beyliği, 1378’de Kadı Burhaneddin’in vezirliğe getirilmesiyle yeniden güçlendi. Kadı Burhaneddin Eretna Beyliği’nde kadılık, vezirlik, ve naiplik görevleri yaparak edindiği devlet yönetimi tecrübesini Eretna Beyliğini ele geçirerek uygulamıştır. Son Eretna Bey’i Ali Bey’in zevkine düşkün olmasından yararlanarak, kendine muhalif olan kişileri birer birer ortadan kaldırmış, 1388 yılında Ali Bey’in ölümü üzerine Sivas’ta bağımsızlığını ilan etmiştir. Kendi adıyla anılan Kadı Burhaneddin Devletini kurmuştur. Memluk akınlarına başarıyla karşı koyan Kadı Burhaneddin, Timur tehlikesine karşı Osmanlı ve Memlukler’in desteğini sağlamaya çalışırken, Akkoyunlu Osman Bey’e yenilerek, 1398’de öldürüldü.
Kadı Burhaneddin’in ölümüyle bir iktidar boşluğu oluşan Sivas’ta kentin ileri gelenlerinin isteğiyle Osmanlı egemenliği tanındı. 1400’de Anadolu’ya giren Timur, az sayıda Osmanlı askerince savunulan Sivas’ı uzun bir kuşatmadan sonra alarak, yakıp yıktı ve geri çekildi. Osmanlılar’ın Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesinden sonra (1402), Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında taht kavgaları baş gösterdi. 1408’de Sivas’ı ele geçiren Çelebi Mehmed, 1413’te ülkede duruma egemen olunca, Sivas Osmanlı topraklarına katılmış oldu. 1472’de kısa süreli olarak Akkoyunlular’ın eline geçmesi dışında, hep Osmanlı egemenliğinde kaldı.
Osmanlı egemenliğinde eyalet merkezi haline getirilen Sivas; Amasya, Çorum, Tokat, kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas’a bağlı birer sancak olmuştur. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde belirtildiği gibi Sivas zamanın en önemli eyaletlerinden biridir. (40 İlkokul, 1000 dükkan, 18 Han, 40 kadar çeşmesi olduğundan bahsedilir.)
SİVAS 4 EYLÜL KONGRESİ
25 Mayıs 1919’da Samsun’dan ayrıldı. Önce Kavak, ardından da Havza’ya geldi. Havza onun ilk halkla doğrudan teması olduğu yerdir. 12 Hazirana kadar Havza’da kaldı. Aynı gün akşam Amasya’ya vardı. Amasya’da 21 Haziran gecesi 9.Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 3.Kolordu Komutanı Refet Paşa, 20.Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Bahriye Eski Nazırı Rauf Bey toplanarak direniş esasları ilk defa Amasya’da yazılı prensipler haline getirildi. Bu prensipler belgesini (Amasya Mukarreratı) ya da (Amasya Tamimi) denilir. Altı maddelik bu beyannamenin özünü iki cümlede toplamak mümkündür. ın saygıdeğer halkını ve Sivas’ta bulunan yiğit subay ve erlerimizin bana nedenli bağlı olduğunu ve sevgi beslediğini belirten canlı bir tanık idi.”
a) Milletin istiklalini, gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
b) Gereksinim duyulan milli bir heyetin oluşturulması için Anadolu’nun en güvenilir yeri
görülen Sivas’ta bir milli kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.
Bu kararlar alınırken İstanbul’da, Gazi Mustafa Kemal Paşa hakkında kararını vermişti. Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal 25 Haziran 1919’da bütün vilayetlere Mustafa Kemal’in görevden alındığını, kendisinin hiçbir resmi sıfatının kalmadığını, yakalanıp gönderilmesi emrini göndermiş. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu karardan habersiz 26 Haziran 1919 Amasya’dan Sivas’a hareket ederler. Fakat kuşkulu ve dikkatlidirler. Padişahın Elazığ Valiliğine özel görevlerle gönderdiği Ali Galip adlı kişi Sivas Valisi Reşit Paşa ile görüşerek
Mustafa Kemal’i tutuklatmak ister. Fakat yurtsever vali buna yanaşmaz. Hatta gidip karşılar. Sivas’a girişini Gazi Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatır. “Sivas şehrine vardığımızda caddenin iki yanı büyük bir kalabalıkla dolmuş, askeri birlikler tören duruşu almış bulunuyordu, otomobilden indik, yürüyerek askeri ve sivil halkı selamladım. Bu görünüş Sivas’
Ertesi gün Gazi Mustafa Paşa ve arkadaşları Sivas'’a bir toplantı yapmış, yurdun durumu görüşülmüş ve Sivas’ta bir kongre yapılmasına karar veril-miştir.
Mustafa Kemal 28 Haziran 1919’da Sivas’tan Erzurum’a hareket etti. Sıkıntılarla geçen bir haftalık yolcu-luktan sonra 3 Temmuz 1919 günü Erzurum’a ulaştı. Coşku ile karşıla-ndı. Fakat gelişen şartlar sonunda Erzurum’da ordudan istifa etmek zorunda kaldı. 9 Temmuz 1919 Onun sivil hayattaki ilk günüdür. Ne üzerine giyeceği sivil bir elbisesi ne de parası vardı. Başına koyacağı fesi Mazhar Müfik Kansu, ceket ve pantolonu da Erzurum Valisi Münir Beyler vermişlerdi. 10 Temmuz’da (Vilayet-i Şarkiye Müdafa-i Hukuk Cemiyeti) reisliğine seçildi. Fakat zor günler geçiriyordu desteğe ihtiyaç vardı. Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa:
-Emrinizdeyim Paşam! Ben, subaylarım, erlerim, kolordum hepimiz emrinizdeyiz, diyerek desteğini bildirdiği an Gazi rahatladı. Bu cesur davranış Milli Mücadelede kader tayin edici anlardan biridir.
23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanan kongre 7 Ağustos 1919’da sona erdi. (Yurdun bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı, işgallere karşı Milletin kendi kendini savunacağı, gerekirse geçici bir hükümet kurulacağı, her işte Milletin iradesinin geçerli olacağı, Manda ve Himayenin kabul edilemeyeceği, Mebuslar Meclisinin hemen toplanılması gerektiği) bir beyanname kararlar ve prensipler olarak ilan edildi.
Bu kararları uygulamakla görevli bir Heyet-i Temsiliye seçildi. 9 kişilik bu heyetin başına getirilen Mustafa Kemal, Erzurum Kongresinin dağılmasından sonra bölgede bir müddet daha kalarak Heyet-i Temsiliye Başkanı sıfatı ile Şark Vilayetlerindeki cemiyetin teşkilatını yaymak için gerekli çalışmaları yaptı.
Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’ne katılmak üzere 29 Ağustos 1919’da Erzurum’dan ayrıldı. Amasya Tamiminde belirtildiği üzere Anadolu’nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas’a doğru yola çıktı. 2 Eylül 1919 sabahı şafakla uyanan Sivas, büyük bir sevinç içinde tarihinin en mutlu günlerinden birini yaşıyordu; şehirde mutlu bir kaynaşma, yüzlerde mutlu bir sevincin ışıkları görülmekteydi. Sabahın erken saatlerinde Erzurum yoluna şu anda (Paşa pınarı) olarak adlandırılan çeşme çevresine dökülen halkı zamanın valisi Reşit Paşa şöyle anlatır: “2 Eylül 1919 günü Sivas’ta ne kadar at ve araba varsa halkı Erzincan yolu istikametine doğru götürdü. At bulamayan araba tedarik edemeyenlerde yaya olarak o istikamete dökülürken, ben hükümet konağından ayrılmadım. Halkın bu sevinç içinde akışını penceremde uzun uzun seyre daldım, fakat gözlerim dolu dolu, kalbim heyecan içinde çarpıyordu.
Gazinin arabasındaki Mazhar Müfit’de o günü şöyle anlatıyordu:
“Hepimiz sağ ve salim olarak 02 Eylül 1919 akşamı grupla beraber Sivas’a ulaştık. Sivas’a 5 km. mesafede çadırlar kurulmuş ve hemen hemen bütün Sivas halkı Mustafa Kemal Paşayı karşılamaya çıkmıştı. Milli İştiyakın bütün çoşkunluğu ile Mustafa Kemal Paşayı bekliyordu, arabalarımız kalabalığın bulunduğu sahaya girince halk birden bire Mustafa Kemal Paşanın otomobilinin etrafını sardı, halk neşe içinde bağırıyordu: ‘Hoş geldiniz sefa geldiniz’ diyerek, birbirleriyle yarışır gibi Paşanın otomobiline koşuyor elini öpüyor ve sıkıyordu.”
Hatıraların bir başka bölümünde “Görüyorsunuz ki, Sivas halkı bazı istisnalar dışında Mustafa Kemal Paşanın emrindedir, Milli Mücadelenin azmindedir. Sivas yaylasının öz evlatları istisnasız Milli İradenin akışı istikametinde his ve fikirlerini belirtmiş bulunuyorlar.” demektedir.
Mekteb-i Sultani’de (Bu gün ki Atatürk ve Etnografya Kongre Müzesi geçmişse Sivas Lisesi) ilk geceyi geçiren misafirler ertesi gün şehri dolaşmaya çıktılar.
4 Eylül 1919 Perşembe günü saat 14.00’de açılacak olan büyük Sivas Kongresi dolayısıyla Mekteb-i Sultani önü mahşer halinde idi, Mustafa Kemal Paşayı coşkun tezahüratlarla karşılayan ve bağrına basan Sivas halkı Kongre Binasına giden bütün yolları tutmuştu; çarşıda dükkanını kapayan, daireden ayrılan, işini gücünü bırakan herkes sel halinde bu mahşere katılıyordu. Kongre Delegeleri birer birer gelerek binaya giriyorlardı,
Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti ve dahil olduğu grup (İttifak Devletleri) harpten yenik çıkmış, 30 Ekim 1918’de İtilaf Devletleri ile imzalanan Mondros Mutarekesi ile Osmanlı Devletinin eli kolu bağlanmıştı.
Yorgun ve fakir düşen milleti ve memleketi savaşa sokanlardan Sultan Vahideddin, saltanat ve hilafet makamını korumak peşindeyken hayatlarından endişeli olanlar memleketten kaçıyorlardı.
Ordunun elinden cephanesinin büyük kısmı alınmış, ismi var cismi yok hale getirilmişti. Mütarekenin 7. maddesi bahane edilerek ülkenin çeşitli bölgeleri işgal ediliyordu. İtalyan, Fransız ve İngilizlerden oluşan İtilaf Orduları Donanması İstanbul’a doğru ilerlemekteydi. Antalya bölgesi İtalyanlara, İzmir, Aydın, Manisa bölgesi Yunanlılara, Adana, Hatay, Mersin bölgelerini Fransızlara, Antep, Urfa, Maraş, Mardin ve Musul bölgelerini İngilizlere, bağımsız bir Ermeni devleti kurulması içinde Sarıkamış, Ardahan, Kars ve Ağrı bölgesinin Ermenilere bırakılması ve Boğazlarında ortak yönetilmesi için İtilaf Devletleri aralarında anlaşmışlardı.
Ordu ve millet, Padişahın ve Hilafetin ihanetinden haberdar olmadığı gibi o makamlarda bulunanlara karşı asırların kökleştirdiği dini ve manevi bağlarla bağlı sessiz ve sadıktı. Çok önemli bir nokta ise, İtalya, İngiltere ve Fransa gibi devletlerden biri ile dahi başa çıkılamayacağı korkusu bütün kafalara yerleşmişti.
Rum Çetelerinin Karadeniz (Samsun) yöresinde asayişsizliği arttırması üzerine o bölge asayişini düzeltecek bir komutana ihtiyaç vardı. Bu ise Gazi Mustafa Kemal Paşadan başkası olamazdı. Memleketin düştüğü durumdan çok rahatsız olan Anadolu’ya bir an önce açılmak için fırsat ve çareler arayan Gazi için bu
bulunmaz bir imkandı. Bunun üzerine Gazi Mustafa Kemal Paşa 30 Nisan 1919’da 9.Ordu Kıta Müfettişliği’ne atandı. Kurmay Heyetini de beraberine alan Mustafa Kemal Paşa Bandırma Vapuru ile yola çıktı. 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a vardı. Gerekli temasları yaparak, biri İstanbul’da biride Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşaya olmak üzere iki telgraf çekilmiş ve hükümete gönderdiği telgrafta Samsun’da İngiliz askerlerini gördüğünü, bir miktar askerinde Sivas’a gönderileceğini duyduğunu böyle olursa asayişin çok bozulacağını yazmıştı.
Sivas Kongresi Delegeleri Ve Heyet-İ Temsiliye Üyelerinin Listesi
Sıra No |
Adı Soyadı |
Ünvanı |
Delege Olduğu İl |
Katılıp Katılmadığı |
1 |
Mustafa Kemal Paşa |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Ordudan ayrılma) |
-- |
Katıldı. |
2 |
Gümüşzade Bekir Efendi |
Delege (Öğretmen) |
Afyonkarahisar |
Katıldı. |
3 |
Kesri zade Salih Sıtkı Bey |
Delege (Mülkiye Mez.) |
Afyonkarahisar |
Katıldı. |
4 |
Koçzade Mehmet Şükrü Bey |
Hukuk Mezunu |
Afyonkarahisar |
Katıldı. |
5 |
Ahmet Nuri Bey |
Delege (Eski Mebus) |
Bursa |
Katıldı. |
6 |
Necati Bey (KURTULUŞ) |
Delege (Askerlikten Ay.) |
Bursa |
Katıldı. |
7 |
Osman Nuri Bey (ÖZPAY) |
Delege (Hukuk Mez.) |
Bursa |
Katıldı. |
8 |
Asaf Bey (DORAS) |
Delege (Hukuk Mez.) |
Bursa |
Katıldı. |
9 |
Abdurrahman Dursun Bey (SABIKOĞLU YALVAÇ) |
Delege (Öğretmen) |
Çorum |
Katıldı. |
10 |
Mehmet Tevfik Bey (ERGUN) |
Delege (Öğr.-Müftü) |
Çorum |
Katıldı. |
11 |
Başağazade Yusuf Bey (BAŞKAYA) |
Delege (Hukuk Mez.) |
Denizli |
Katıldı. |
12 |
Dalamanlızade Mehmet Şükrü Bey |
Delege (Hukuk Mez.) |
Denizli |
Katıldı. |
13 |
Küçükağazade Necip Ali Bey (KÜÇÜKA) |
Delege (Hukuk Mez.) |
Denizli |
Katıldı. |
14 |
İsmail Hakkı Behiç Bey |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Mülkiye Mez.) |
Denizli |
Katıldı. |
15 |
İhsan Hamit Bey (TİĞREL) |
Heyet-i Temsiliye İstişare Üyesi (Mülkiye Mez.) |
Diyarbakır |
Katıldı. |
16 |
Şeyh Hacı Fevzi Efendi (BAKSOY) (FIRAT) |
Heyet-i Temsiliye Üyesi Nakşibendi Şeyhi |
Erzincan |
Katıldı. |
17 |
Hoca Raif Efendi (DİNÇ) |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Hukuk Mez.) |
Erzurum |
Katıldı. |
18 |
Hüsrev Sami Bey (KIZILDOĞAN) |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Askerlikten Ayrılma) |
Eskişehir |
Katıldı. |
19 |
Bayraktarzade Hüseyin Bey (BAYRAKTAR-AKBAŞLI) |
Delege (Tüccar) |
Eskişehir |
Katıldı. |
20 |
Sipahizade Halil İbrahim Bey (SİPAHİ) |
Delege (Tüccar-Belediye Reisi) |
Eskişehir |
Katıldı. |
20 |
Kara Vasıf Bey (KARAKOL) |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Askerlikten Emekli) |
Gaziantep |
Katıldı. |
21 |
Ahmet Mazhar Müfit Bey (KANSU) |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Eski Vali) |
Hakkari |
Katıldı. |
22 |
Hikmet Bey (BORAN) |
Delege (Tıbbiyeli) |
İstanbul |
Katıldı. |
23 |
İsmail Fazıl Paşa (CEBESOY) |
Delege (Emekli Asker) |
İstanbul |
Katıldı. |
24 |
İsmail Hami Bey (DANİŞMEND) |
Delege (Mülkiye Mez.) |
İstanbul |
Katıldı. |
25 |
Sami Zeki Bey |
Delege (Emekli Subay) |
Kastamonu |
Katıldı. |
26 |
Tatlı-zade Nuri Bey |
Delege (Tüccar) |
Kastamonu |
Katıldı, |
27 |
Kalaç-zade Ahmet Hilmi (KALAÇ) |
Delege (Mülkiye Mez.) |
Kastamonu |
Katıldı. |
28 |
İmam-zade Ömer Mümtaz Bey |
Delege (Tüccar) |
Kayseri |
Katıldı. |
29 |
Katip-zade Nuh Naci Bey (YAZGAN) |
Delege (Lise Mezunu-Tüccar) |
Kayseri |
Katıldı. |
30 |
İbrahim Süreyya Bey (YİĞİT) |
Delege (Mülkiye Mez.) |
Manisa-Saruhan |
Katıldı. |
31 |
Mahmut Macit Bey (SUNER) |
Delege (Hakim) |
Manisa-Alaşehir |
Katıldı. |
32 |
Dellalzade Hacı osman Remzi Efendi (ÖĞÜT) |
Delege |
Nevşehir |
Katıldı. |
33 |
Halid Hami Bey (MENGİ) |
Delege (Tüccar-Bld.Reisi) |
Niğde-Bor |
Katıldı. |
34 |
Ratipzade Mustafa Efendi (SOYLU) |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Öğretmen) |
Niğde |
Katıldı. |
35 |
Refet Paşa (BELE) |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Asker) |
Samsun (Canik) |
Katıldı. |
36 |
Boşnak-zade Süleyman Bey (BOŞANLI) |
Delege (Denizci) |
Samsun (Canik) |
Katıldı. |
37 |
Hüseyin Rauf Bey (ORBAY) |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Askerlikten Ayrılma) |
Sivas |
Katıldı. |
38 |
Bekir Sami Bey (KUNDUK) |
Heyet-i Temsiliye Üyesi (Mülkiye Mezunu) |
Sivas |
Katıldı. |
39 |
Bahri Bey (TATLIOĞLU) |
Delege (Çiftçi-Rüştiye Mezunu) |
Yozgat |
Katıldı. |
40 |
Çerkez Yusuf Bey (SANGU) |
Delege (Çiftçi) |
Katıldı. |
İrade-i Milliye” gazetesi ilk baskısını 14 Eylül 1919 günü yaptı. Gazete Sivas’ta 3 sene müddetle basılmıştır.
Artık ok yaydan çıkmıştır, Sivas PTT Merkezine yerleşen Gazi Mustafa Kemal Paşa her tarafa direktifler vermekte ve Padişah Hükümeti ile şiddetli bir çatışmaya girişmektedir.
Bu çalışmaların neticesi olarak Ankara Valisi Muhittin Paşa tevkif edilerek İstanbul’a gönderilmiş, Elazığ Valisi, Malatya ve devrin mutasarrıfları kaçmaya mecbur bırakılmış, Trabzon Valisi Galip Bey Erzurum’a gönderilmiştir. Albay Refet Bey’in Sivas’tan Konya üzerine gönderilmesi ile Konya Valisi Cemal Bey İstanbul’a kaçmış, bu arada Mustafa Kemal Paşa Güney Anadolu’nun savunulmasına ve teşkilatlanmasına da el atmış, bütün bu olaylardan sonra İstanbul’daki Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etmiş, yeni kabine kurulması Ali Rıza Paşaya verilmiş yeni hükümetle anlaşmak üzere Bahriye Nazırı Salih Paşayı Amasya’ya göndermiştir. Heyet-i Temsiliye adına da Mustafa Kemal Paşa 18 Ekim 1919’da Amasya’ya gitmiş üç gün süren toplantı sonunda (20-22 Ekim 1919) Amasya’da anlaşma imzalanmış böylece Sivas kendiliğinden Milli Mücadele çabalarının merkez şehri, Heyet-i Temsiliye de haberleşmelerin mercii olmuş, Mustafa Kemal Paşa milli birliğin ve milli mücadelenin tek yöneticisi durumuna girmiştir. Memlekette yer yer milletvekilleri seçiliyordu. Mustafa Kemal Paşada Erzurum Milletvekili seçilmişti. 16 Kasım 1919’da Sivas’ta Komutanlar, Heyet-i Temsiliye Üyeleri ve bulunmaları faydalı kabul edilen kimseler Mustafa Kemal Paşanın Başkanlığında toplanarak halkın yurt savunması için nasıl silahlandırılıp örgütleneceği tespit edildi. İlgililere bilgiler verildi. Bunlardan sonra Heyet-i Temsiliye Sivas’tan ayrılmaya karar verdi. Bunun sebepleri vardı. Sivas İstanbul arası uzaktı, İstanbul’dan yazılan uzun telgrafları önce Ankara alıyor, özetleyerek Sivas’a gönderiyordu. Araya aracı sokmadan İstanbul ve Batı Anadolu ile haberleşmek imkanı yoktu. Heyet-i Temsiliyenin elinde uzun yollara dayanabilecek ancak üç otomobil vardı, benzin yok denecek kadar kıttı, Demiryolu Sivas’a kadar gelmiyordu ve o yol kış çok şiddetli idi. Bu durumda Heyet-i Temsiliyenin Sivas’tan ayrılması artık bir zaruret olmuştu. Sivas aylardan beri kendisine heyecan yaşatan bir ekipten ayrılmanın kederi ile çok üzgündü, bunu (İrade-i Milliye) gazetesinin imtiyaz sahibi Selahattin Ulusalerk şöyle anlatmaktadır:
“1919 yılı Aralık sonlarının karlı, soğuk günleri Mustafa Kemal Paşa Sivas’tan Ankara’ya gidiyordu. Bütün Sivas adeta yas içinde, o büyük kahramanı kolları arasından bırakmak istemiyordu.
Geçici olarak Ankara’ya gittiklerini, Ankara’nın İstanbul’a ve İzmir Cephesine yakınlığından Milli Mücadele için faydalanmak zarureti olduğunu söylüyorlar, iç ve dış düşmanların kökünü kazıdıktan sonra, yine Sivas’a döneceklerini vaadediyorlar, bu söz ayrılık acısına bir teselli tesiri yapıyordu.
Gidecekleri haberi katileşti, günü belli oldu. Herkes uğurlama hazırlıkları yapıyor, vasıta tedarik ediliyordu. Sivas’a üç saat mesafedeki bir yere gidilecek, oradan uğurlar olsun denilecekti;
Sivas Kongresi öncesi ve sonrası Mustafa Kemal ve arkadaşlarına çok kolaylıklar gösteren Sivas Valisi Reşit Paşa anılarında şöyle diyordu.
“Mustafa Kemal Paşa ve Temsiliye ile İstanbul arasında cereyan eden görüşmeler sonucunda Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanması Heyet-i Temsiliyenin ise Anadolu’da kalması kararlaştırıldı. Bir müddet sonra da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Sivas’a oranla daha merkezi olan ve İstanbul’a daha yakın bulunan Ankara’ya hareket ettiler. İl Sınırından geçerken beni de şu telgrafla ödüllendirdiler.
Vilayetiniz sınırını geçerken Sivas’ta bizlere gösterdiğiniz konukseverliğe ve değerli yardımlarınıza bir kere daha teşekkür etmeyi bir görev sayar cümleten hürmetlerimizi sunarız.”
Böylece yeni Türkiye’nin kuruluşu ve kuruluşu için teşkilatını Sivas’ta kuran ve olgunlaştıran Mustafa Kemal Paşa 02 Eylül 1919’da geldiği Sivas’tan, 18 Aralık 1919 tarihinde ayrılıyordu. Sivas’ın Kurtuluş Savaşında çok önemli bir yeri olmuş, doğudan başlayan Sivas ve Ankara’da gelişen İzmir’de zaferle sonuçlanan Milli Mücadelenin doğudan batıya kadar gelişen bir halkasını teşkil etmiştir.
Kongre toplantı sonunda çeşitli isimlerdeki Cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla birleştirilmesini bir bildiri ile millete açıkladı. Aynı gün Sivas Valiliğine de durum bildirilerek Cemiyetin genel Merkezinin şimdilik Sivas’ta bulunacağı ve kongrenin 12 Eylül 1919’da yapacağı açıkoturumdan sonra dağılacağı duyuruldu.
Kongre Heyet-i Temsiliye’sine altı yeni üye daha seçildi. Kongre 11 Eylül 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümetine duyduğu güvensizliği Padişaha bildirmek ve milli amaçlara hizmet edecek bir hükümet kurulmadıkça İstanbul ile her türlü ilişkilerini kesmek kararı almıştır. Bunun Padişaha duyurulması amacıyla kongre heyetinin tanıdığı süreler tamamlanıp müracaatlar cevapsız kalınca; 12 Eylül sabahından itibaren İstanbul ile bütün haberleşmenin kesilerek Heyet-i Temsiliye ile muhaberede bulunulması kararı alınmış ve durum bütün merkezlere duyurulmuştur.
“Bütün milletçe bilinmekte olan iç ve dış tehlikelerin yarattığı milli uyanıştan doğan kongremiz aşağıdaki kararları almıştır:
1- Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan müzakerenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktası ezici islam çoğunluğu ile meskun bulunan Osmanlı ülkesinin bölgeleri, birbirinden ve Osmanlı toplumundan ayrılması olanak dışı olan ve hiçbir nedenle bölünmez bir bütün oluşturur.
Bu ülkede yaşayan tüm islam unsurları birbirine karşı saygı ve fedakarlık duyguları besleyen soy ve toplum hakları ile çevre koşullarını anlayışla karşılayan öz kardeştirler.
2- Osmanlı toplumunun bütünlüğü milli bağımsızlığımızın sağlanması yüce Hilafet ve Saltanat makamının dokunulmazlığı için Kuva-i Milliyeyi etmen ve milli iradeyi egemen kılmak kesin ve temel ilkedir.
3- Osmanlı ülkesinin herhangi bir bölümüne yönelecek el atma ve işgale, özellikle yurdumuzda bağımsız birer Rumluk ve Ermenilik kurulması amacını güden davranışlara karşı Aydın, Manisa ve Balıkesir cephelerindeki milli savaşlarda olduğu gibi hep birlikte savunma ve direnme ilkesi meşru kabul edilmiştir.
4- Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız bütün müslüman olmayan azınlıkların her türlü hak ve eşitlikleri korunmuş olduğundan, bunlara siyasi egemenlik ve toplum dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilesi kabul edilmeyecektir.
5- Osmanlı Hükümeti, bir dış baskı karşısında ülkemizin herhangi bir kesimini terk ve ihmal etmek zorunluluğunda kaldığı taktirde, hilafet ve saltanat makamı ile vatan ve milletin dokunulmazlığı ve bütünlüğünü garanti eden her türlü tedbir ve kararlar alınmıştır.
6- İhtilaf Devletlerince müzakerenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalıp büyük bir islam çoğunluğu meskun olan, kültür ve uygarlık üstünlüğüyle müslümanlara ait bulunan ülke bütünlüğümüz bölünmesi düşüncesinden tamamen vazgeçilerek bu topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza saygı gösterilmesine ve bunlara aykırı girişimlerin geçersiz hale getirilmesi, böylece hak ve adalete dayanan bir karar almasını bekleriz.
7- Ulusumuzun insancıl ve çağdaş amaçların yüceliğine inanır; teknik, ekonomik ve endüstriyel durum ve ihtiyaçlarımızı da takdir eder. Bu nedenle devlet ve ulusumuzun iç ve dış bağımsızlığı ve yurdumuzun bütünlüğü korunmak koşulu ile altıncı maddede açıklanan sınırlar içinde, ulusçuluk ilkelerine saygılı ve ülkemize karşı yayılma emeli beslemeyen herhangi devletin teknik, ekonomik ve endüstriyel yardımını memnunlukla karşılarız. Bu insancıl ve haklı koşulları taşıyan bir barışın da en kısa zamanda gerçekleşmesi dünya ve insanlığın huzuru adına, en başta gelen milli emelimizdir.
8- Milletlerin kendi alın yazılarını kendilerinin yazdığı bu tarihi çağda, merkezi hükümetlerimizin de ulusal güce bağlı olması zorunludur. Çünkü, ulusal güce dayanmayan bir hükümetin indi ve kişisel kararlarına milletçe itaat edilemeyeceğinden başka. Kararların dışta da geçerli olmadığı ve şimdiye kadar görülen eylem ve sonuçları ile kanıtlanmıştır. Bu nedenle milletin içinde bulunduğu kaygı ve sıkıntılarından kurtulmak çarelerine başvurmasına gerek kalmadan, merkezi hükümetin milli meclisi hemen ve hiç zaman yitirmeden toplanması, böylece vatan ve milletin yazgısı hakkında alacağı bütün kararları Milli Meclisin denetimine sunması.
9- Yurdumuzun ve milletimizin karşılaştığı zulüm ve elemelere tamamen ve aynı ülkü ve amaçla milli vicdandan doğan vatani ve milli derneklerin birleşmesinden oluşan genel kitleye bu kez “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı verilmiştir. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından bütünü ile arınmış ve aklanmıştır. Bütün müslüman vatandaşlarımız bu cemiyetin tabii üyelerindendir.
10- Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin, 04 Eylül 1919 tarihinde Sivas şehrinde toplanan Genel Kongresi tarafından kutsal amaçları izlemek ve bütün örgütü yönetmek için bir “Temsil Heyeti” seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün ulusal örgüt birleştirilmiş ve güçlendirilmiştir.
12 Eylül 1919 Cuma günü bütün Sivas halkı Kongre Salonuna davet edilerek bir açık oturum yapıldı. Bu açık oturum büyük tezahürata vesile oldu. Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyeleri halk tarafından tebrik edildi. Böylece Sivas Heyet-i Temsiliyesi de denilen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi 16 kişi olarak aşağıdaki kimselerden teşekkül etti.
Erzurum Kongresinde Seçilmiş Olanlar
Sivas Kongresinde Seçilenler
Mustafa Kemal Paşa bir dilekçe ile Sivas Valiliğine başvurarak Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Temsiliyesinin kurulduğunu bildirdi. 12 Eylül 1919 Cuma günü sabaha karşı saat 05.00’te “Umumi Kongre” imzası ile Kolordu Komutanlarına tebligatta bulunuldu ve padişahla doğrudan doğruya haberleşme imkanı arama çabalarına girişildi. Bütün Valiler ve Kumandanlara İstanbul’la haberleşmelerinin kesildiği bildirildi. Yabancı Devlet Elçilerine de Heyet-i Temsiliye adına bir muhtıra gönderildi.
Mustafa Kemal Paşa Sivas Kongresi’nin seçtiği Heyet-i Temsiliyeyi bütün Anadolu için hükümet mercii durumuna soktu, sert kararlar aldı. Bu arada Sivas’ta alınan kararları duyuracak “
Sivas Kongresi Erzurum Kongresi kararlarının ve genel olarak milli hakimiyete dayanan kayıtsız ve şartsız yeni bir Türk Devleti kurma kararının vatan sathına yayılmasıdır. Bu kongre sonunda Milli Mücadele daha fazla filizlenmiş ve güçlenmiş milli dikkat İstanbul’dan çok Sivas’a yönelmiş, dünya Sivas’la temas zaruretini duymuş, İstanbul Hükümete Anadolu’dan gelen milli sesi tanımak mecburiyetinde kalmıştır. Bu nitelikleri ile Sivas Kongresi büyük Atatürk’ünde ifade buyurdukları gibi Cumhuriyetin temelini teşkil eder. Bu temelde Sivaslılarında şeref payı büyüktür. Bu özelliği ile Sivas Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir 4 Eylül Kenti olarak geçmiştir. Bu özelliği ile anılmalıdır.
11- Kara Vasıf Bey (Gaziantep Delegesi, Kurmay Albaylıktan emekli)
12- Mazhar Müfit Bey (Hakki Delegesi-Eski Mutasarrıf)
13- Ömer Mümtaz Bey (Adana Eski Mebusu)
14- Hüsrev Sami Bey (Eskişehir Delegesi-Askerlikten ayrılma)
15- Hakkı Behiç Bey (Denizli Delegesi-Eski Mutasarrıf)
16- Ratıp Zade Mustafa Bey (Niğde Delegesi) 1- Mustafa Kemal Paşa (3. Ordu Komutanı iken askerlikten ayrıldı.)
2- Hüseyin Rauf Bey (Bahriye Eski Nazırı ve askerlikten ayrılma.)
3- Hoca Raif Efendi (Erzurum Eski Mebusu)
4- İzzet Efendi (Eski Kaymakam-Mebus)
5- Servet Bey (Trabzon Eski Mebusu)
6- Sadullah Efendi (Bitlis Eski Mebusu)
7- Hacı Fevzi Efendi (Erzincan Nakş-i bendi Şeyhi)
8- Bekir Sami Bey (Beyrut Eski Valisi)
9- Hacı Musa Efendi (Mutki’de Aşiret Reisi)
Heyet-i Temsileyece Seçilmiş olanlar
10- Refet Bey (3. Kolordu Komutanı iken askerlikten ayrılma)
SİVAS KONGRESİNDEN BİR GECE ÖNCE...MUSTAFA KEMAL, HÜSEYİN RAUF ORBAY VE ALİ FUAT CEBESOY PLANLAR ÜZERİNDE ÇALIŞIYORLAR.
Kongrenin açılması için tayin edilen açılış saatine 5 dakika kala Mustafa Kemal Paşa Kongre mahallini şereflendirdi, doğruca başkanlık kürsüsüne çıktı ve Geçici Başkanmışcasına Kongreyi açtı. Sonra gündeme geçildi, gündemde şu maddeler vardı.
1-Başkanlık divanı seçimi,
2-Erzurum Kongresi tüzük ve beyannamesinin Sivas Kongresi’nde değiştirilerek kabulünün teklifi ve görüşme açılması,
3-Kongre delegelerinden 25’inin hazırladığı muhtıranın görüşülüp tartışılması,
4-Üyelerin teklif ve temennileri.
Gündemin ilk maddesi görüşüldü ve Mustafa Kemal Paşa 3 aleyhte oyla başkanlığa seçildi. 2. başkanlığa İsmail Fazıl Paşa ile Rauf Bey getirildiler. İstanbul delegesi İsmail Hami Bey ile Afyonkarahisar delegesi Mehmet Şükrü Bey divan katipliklerine seçildiler.